S.S.S.

Halk arasında sınaî mülkiyetle ilgili tüm unsurlara genel olarak patent denilmesine rağmen marka ile patent hukuken aynı değildir. Marka bir teşebbüsün mal ve hizmetlerini diğer teşebbüslerin mal ve hizmetlerinden ayırmaya yarar. Marka bir kelime veya resim olabileceği gibi işaretler ve sayılardan oluşabilir. Marka sahibi olmak her şeyden önce ticari bir faaliyetin bulunması gerekir. Ticari faaliyeti olmayan bir gerçek ya da tüzel kişinin marka tescili yaptırması kural olarak mümkün değildir. Patent ise çok genel anlamda buluş korumasıdır. Sanayi ve teknik alanda bir yenilik ortaya çıkaran gerçek ya da tüzel kişiler patent korumasından faydalanabilirler.

Ticaret unvanı ve marka kavramları birbiri ile benzer olmakla birlikte hukuki koruma açısından farklı düzenlemelere sahiptirler. Ticaret odasına yapılan kayıt işlemlerinin faaliyetine başlaması için gerekli bir bürokratik işlemdir. Ticaret unvanı ana sözleşmede yazılan işler için kullanılabilir. Oysa marka tescilinde ana sözleşme ile sınırlı kalma söz konusu değildir. Gıda alanında faaliyet göstermekte olan bir firma tekstil ürünleri üzerinde kullanılmak üzere marka tescili yaptırabilir. Yine hukuki koruma açısından ticaret unvanına yapılan tecavüzlerde haksız rekabet ve Ticaret Kanunu hükümlerine göre nispeten ağır ispat zorunluluğu vardır. Oysa marka mevzuatına göre koruma hem çok kısa sürede sonuçlanmakta hem de yaptırımlar daha ağır olmaktadır.

Marka tescili açısından ‘sınıf sistemi’ kabul edilmiş bulunmaktadır. Buna göre tüm hizmet ve ürünler 45 başlık altında gruplandırılmıştır. Giyim eşyaları alanında marka tescili yaptırmış bir teşebbüsü engelleme şansı bulunmaktadır. Tüm sınıflarda marka tescili yaptıran bir teşebbüs kendi markasını tekel altına alma hakkına sahiptir. Tacirler genel olarak hal-i hazırda faaliyet gösterdikleri ve ileride faaliyet göstermeyi planladıkları alanlarda marka tescili yaptırabilirler. Bu şekilde belirli bir ismi geniş bir yelpazede tekel altına almak mümkündür.

Markalar 10 yılda bir yenilenmek kaydıyla sonsuza kadar yaşarlar. Marka tescili yaptırdıktan 10 yıl sonra yenileme işlemi yapılmalıdır. Yenilenmeyen marka işlemden kalkar ve hükümsüz hale gelir. Bu nedenle tescil yaptırdıktan itibaren 9 ayıl 6 ay sonra yenileme harcını yatırması ve markanın yenilemesi gerekmektedir.

Marka koruması müracaat gün saat ve dakikasında başlar. Müracaat evrakları Türk Patent Enstitüsüne saatli evrak olarak alınır. Belgenin tanzimi ve teslimi 15 aylık bir süreyi bulsa da tescil tarihi olarak müracaat gün ve saati geçerli olur. Marka korumasında ilk müracaat edenin hakkı korunur. Şu halde müracaat tarihinden sonra başka bir şahsın aynı markayı müracaat etmesi durumunda ilk müracaat sahibinin hakkı öncelikli olarak korunur.

Marka tescil müracaat edildikten sonra tescil edilebilirlik kriterleri açısından uzmanlarca incelemeye tabii tutulur. Bu inceleme yaklaşık olarak 8 aydır.8 aylık süre içinde markanın tescil edilebilir nitelikte olduğuna ilişkin yazı müracaat sahibine gönderilir. Tescilinde bir engel bulunmayan markalar ilana açılır. İlan aylık yayınlanan ve Resmi gazete niteliğinde ki Resmi Markalar Bülteninde yapılmaktadır. Markaya 3 ay içerisinde itiraz edilmesi mümkündür. İtirazı markanın tescil edilmemesinde hukuken yararı olan kimseler yapabilir. Bu yararın ispatlanması gerekmektedir. İtirazın kabul edilmesi durumda marka tescili iptal edilecektir. İlan süresinde markaya herhangi bir itiraz gelmemesi durumda resmi harçların tamamlanması ile birlikte marka tescil belgesi müracaat sahibine gönderilir. Tescil her ne kadar 15 aylık süreyi kapsa da marka tescil tarihi olarak ilk müracaat tarihi görülecektir.

Marka hakkının korunmasının başlaması ile bu hakların kullanılması birbirinden farklı hususlardır. Her ne kadar haklar müracaat tarihinden itibaren başlansa da bu haklar ancak marka tescil belgesi geldikten sonra kullanılabilir. Müracaat tarihi ile tescil tarihi arasında kalan sürede meydana gelen hak ihlalleri geriye dönük olarak talep edilebilir. Ancak pratikte hakkın kullanılabilmesi için yetkili mercilere marka tescil belgesinin ibraz edilmesi gerekmektedir.

Marka tescil ‘kurucu’(ihdasi)nitelik taşır. Markanın ancak tescil sahibi tacirler kullanabilir. Marka tescili olmamak ancak haksız rekabet terimlerine göre hakların korunması mümkün olabilir. Ayrıca kötü niyetli olarak 3.şahısların bilinen bir ismi kendi adlarına tescil ettirmeleri mümkündür. Bu durumda uzun süreden beri faaliyet gösteriyor olsa bile bir şirketin kendi ismini koruyabilmek için hukuki olarak zor bir süreci aşması gerekecektir. BU nedenle öncelikli olarak markanın tescil ettirilmesinde hayati önem mevcuttur.

Marka tescili açısından dünyada ‘mülkilik’prensibi geçerlidir. Yani bir markanın tescil edilmesi gerekmektedir. Türkiye de tescilli bir markanın Türkiye sınırları dışında aynı korumadan yararlanması mümkün değildir. Bu nedenle yurtdışında faaliyet gösteren firmaların iş ilişkisi içinde oldukları ülkelerde de tescil edilmeleri gerekmektedir. Aksi takdirde o ülkelerde yaşayan kötü niyetli kişiler söz konusu markayı kendi adlarına tescil ettirip gerçek marka sahibinin ticari faaliyetlerine engel olabilirler.

Kural olarak evet. Ancak Türkiye de de üyesi olduğu Madrid Protokolü sayesinde dünyanın 58 ülkesinde tek bir müracaat ile marka tescili yaptırmak mümkündür. Türk Patent Enstitüsüne yapılacak tek bir müracaat ile 58 ülkede aynı anda marka tescil müracaatı yapılabilir. Bu protokol dışında kalan ülkelerde ülke bazında müracaat yapılması gerekmektedir. Madrid Protokolü sayesinde hem maliyetler düşmekte hem de zaman kayıpları önlenmektedir.58 ülkenin tamamında müracaat yapma mecburiyeti bulunmamakta bu ülkelerden en çok ticari ilişki bulunan ülkeler seçilerek maliyetlerin daha da düşmesi sağlanabilmektedir.

Türk marka hukukuna göre marka tescil ettiren şahıs veya şirket markasını kullanmak zorundadır. Tescil tarihinden itibaren 5 yıl boyunca kullanılmayan bir markanın hükümsüzlüğü talep edilebilir. Bu tür bir dava açılmadan önce mahkemeden markanın kullanılmadığına ilişkin bir tespit yapılması yerinde olacaktır. Markanın kullanılmadığı konusunda kesin bilgi sahibi olunmadan bu davanın açılmaması yerinde olur. Zira markayı tescil ettiren 5 yıllık süre zarfında markayı kullandığını ispat ederse dava otomatik olarak reddedilecektir.(Basın kanuna tabi işler için 3 yıllık süre söz konusudur.)

Marka tescilinde tescil edilebilirlik kriteri söz konusudur. Marka olarak seçilen kelimenin aynı sınıfta(45 mal ve hizmet sınıfı)daha önceden tescil edilmemiş veya müracaatının yapılmamış olması markanın üzerinde kullanılacağı ürün veya hizmetin coğrafi kaynağı, kalitesi, vasfı, nitelikleri karakteristik özellikleri konusunda sıfat içermemesi gerekmektedir. Yine herkes tarafından kullanılan terim ve ifadelerde marka olarak tescil ettirilemezler. Dini terimlerin, ahlaka ve hukuka aykırı kelimelerin, tarihe ve kamuya mal olmuş isim ve karakterlerin de tescili mümkün değildir. Markaların reddine gerekçe olan sebeplerden biride TANINMIŞ markalardır. Marka tescilinde ki sınıf sisteminin istisnası tanınmış markalardır. Marka tescilinde ki sınıf sisteminin istisnası tanınmış markalardır. MERCEDES markası sadece otomobil için tescil edilmiş dahi olsa TANINMIŞ marka olarak kabul edildiği için tekstil sektöründe tescili mümkün değildir. MERCEDES markası sahibinin muvafakat vermesi durumunda ancak tescil yapılabilir.

Evet mümkündür. Marka tescilinde sınıf sisteminin mevcudiyeti bunu mümkün kılmaktadır. Markanın çok tanınması veya bilinmesi TANINMIŞ marka sayılmasına yetmemektedir. Türkiye’de bir markanın TANINMIŞ kabul edilmesi için ya TPE tarafından idari bir işlem yapılması (bu yol TPE tarafından uygulanmamaktadır.)ya da mahkemeden bu yönde karar almakta mümkündür. Diğer bir yoldan da marka sahibinin 45 sınıfın tamamında marka tescili yaptırmasıdır. Ancak bu yolun seçilmesi beraberinde markanın kullanılmamasından dolayı iptal edilebilirliği de getirecektir. Bu riski göze alarak 45 sınıf da tescil yapılabilir.

Markayı kural olarak marka sahibi üzerinde tekel hakkı kurarak (tescil edilen sınıflarla sınırlı olmak kaydıyla)kullanılabilir. Ancak markanın başkaları tarafından kullanılması da mümkündür. Marka sahibinin lisans verme yoluyla markayı başkalarına kullandırması mümkündür. Marka sahibinin lisans verme yoluyla markayı başkalarına kullandırması mümkündür. Lisans belirli bir süre için belirli bir bedel karşılığında markanın kullandırılmasıdır. Lisans anlaşmaları ancak noter tarafından onaylanıp Türk Patent Enstitüsü siciline işlendikten sonra hüküm ifade eder. Bunun dışında kalan izinler veya göz yummalar teknik ve hukuki olarak lisans anlaşması sayılmazlar.

Markalar hukuken hak kategorisine girdiği gibi aynı zamanda paraya çevrilebilir mallardır. Maddi varlıkları olmasa da şirketlerin ‘aktifleri’ içinde yer alırlar. Markalar da diğer mallar gibi devredilebilirler. Şahıs adına tescilli marka şirkete devredilebileceği gibi şirketler arasında da ticari maksatlarla markaların devri söz konusu olabilir. Devir sözleşmelerinin de noterce onaylanması ve Türk Patent Enstitüsünde bildirilmeleri gerekir. Devralanın mutlaka ticari faaliyeti bulunmalı ve devir senedinde de sembolik de olsa bir bedel bulunması gerekir.

Tescil edilmemiş ancak uzun süreden beri kullanılan isimlerin sahiplerini bekleyen en büyük tehlike isimlerinin veya markalarının başkası tarafından tescil edilmesidir. Tescil sahibi olan şahıs veya şirket marka üzerinde öncelikli olarak hakka sahiptir. Markalarda iptal edilene kadar kanunun tanıdığı tüm hakları sahiplerine sağlar. Yıllardan beri tescilsiz olarak kullandığınız ve maruf hale getirdiğiniz isimlerinizin başkası tarafından tescil edilmesi durumunda markanın sicilde sahibi olarak görünen kişi tescilsiz kullanan kişiye karşı kanundan doğan yaptırımlar uygulanabilir. İsmin kullanmasını engelleyebileceği gibi hapis cezası talebiyle yargılanmanızı, markayı taşıyan ürün ve üretim vasıtalarına el konulmasını talep edebilir. Hatta daha ileriye giderek tescil tarihinden bu yana yapılmış olan satışlara dayanarak maddi manevi tazminat davası dahi açılabilir. Bu yüzden ilk elde markanın tescil altına alınması gerekmektedir.

Bu durumda izlenilecek en uygun hareket tarzı tescilli marka sahibi aleyhine ‘hükümsüzlük’davası açarak markanın iptaline talep etmek olacaktır. Ancak bu yolla gerçek hak sahibi hakkına kavuşabilecektir.

Marka mevzuatımız marka sahibine oldukça geniş haklar tanınmış ve marka hakkı ihlaline ağır yaptırımlar yaptırılmış getirmiştir. Marka hakkı sahibi hem hukuk yoluyla hakkının tespit ve tecavüzün getirilmesini talep edilebilir hem de Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunarak marka hakkını ihlal eden şahısların hapis ve para cezası ile cezalandırılmasını talep edebilir.

Kendine ait olmadığını bildiği halde marka tescili yaptırmak hukukumuzda marka gaspı olarak adlandırılmaktadır. Marka gaspının müeyyidesi de para cezası, hapis ve ticaretten men olarak belirlenmiştir. Bu nedenle girişimcilerimizin başka markaların şöhretinden yararlanmak yerine kendi markalarını yaratmaya çalışmaları ve piyasa da marka sahibi olarak dimdik durmaları daha yerinde olacaktır.

İş dünyamızda ne yazık ki sık rastlanan durumlardan biri de budur. Ortaklaşa kullanılan ismin ortaklardan biri tarafından kendi adına tescil ettirilmesi durumunda diğer ortak mahkemeye müracaat ederek marka üzerinde müşterek mülkiyet tesis edilmesini (yani ferdi markadan ortak markaya geçilmesini )veya markanın tümden iptalini talep edebilir. Burada marka üzerindeki hakkın tam olarak ispatlanması gerekir. Aksi takdirde hakkın kaybı söz konusu olabilir.

Marka tescili sahibi bir firma veya şahıs tescil için müracaat edilen benzer markalara itiraz edilebilir. Benzerliğin tespitinde kesin kriterler bulunmamaktadır. Ancak markaların gerek söyleniş gerek görünüş gerekse tertip tarzı olarak kanıtlamaları ihtimali bulunan durumlarda markalar birbirine benzer sayılır. Tescilli bir markaya benzeyen başka bir markanın müracaat aşamasını da geçip tescilli hale gelmesi durumunda yine mahkeme yoluyla markanın hükümsüzlüğünü talep etmek gerekmektedir. Mahkeme aşamasında benzerliğin değerlendirilmesi uzman bilirkişiler tarafından yapılmaktadır.

Türk Patent Enstitüsü kararlarına karşı itiraz ve dava yolları açıktır. Ancak bu dava ve itirazların tamamı sürelidir. Sürelerin kaçırılması durumunda hak düşümü söz konusu olmaktadır. Bu nedenle sürelerin dikkatli olarak takip edilmesi ve hak kayıplarının engellenmesi gerekmektedir.